Enerji Üretimi İçin Faaliyetler
Türkiye ’nin elektrik üreten bir nükleer santral veya santrallara sahip olması fikri daha ilk AEK ’da açık ve seçik bir biçimde ortaya konmuştu. 1965 ’de yayınlanan ‘’ Atom Enerjisi Komisyonu İkinci Beş Yıllık Plan ‘’ başlıklı bir belge de bu durum açık olarak ifade edilmişti. Ancak nükleer santrallarla ilgili ilk çalışmalar Elektrik İşleri Etüd Dairesi (EİEİ) bünyesinde kurulan bir çalışma grubu tarafından 1965’den itibaren yürütülmeğe başlanmıştır. Bu gruba beş yabancı firmanın oluşturduğu bir konsorsiyum yardımcı olmaktaydı. Bu çalışmalar sonucunda ülke şartlarına göre bir nükleer teknoloji seçilmiş, ilk nükleer enerji üretim santralinin 400 MWe güçde tabii uranyumlu, basınçlı ağır sulu bir reaktör ( CANDU ) olması öngörülmüştür. 1967 yılında 280 MWe gücünde, Kanada yapımı olan bir CANDU reaktörü alım projesine başlanmışsa da, bu proje sonuçlandırılamamıştır. O zamanki hükûmet bu santralin yapımına 1970 yılında başlanmasını planlamaktaydı.
Ancak 70 ’li yılların başındaki olaylar ve değişiklikler ile 1970 ’de bütün elektrik işlerinin bir kurum (Türkiye Elektrik Kurumu, TEK) bünyesinde yapılandırılması kararıyla bu konuya olana ilgi azalmış, güçlü siyasi destek kaybolmuş ve sonuçda bu kararın fiiliyata geçirilmesi durmuştur. Oysaki 70’li yıllarda Pakistan ve Hindistan bu tip reaktörleri alarak nükleer enerjiye adım atmışlardı.
1972 ’de TEK bünyesinde Nükleer Santrallar Dairesi kurulmuştur. Bu yeni daire herşeyi silbaştan yaparak, reaktörleri yeniden bir değerlendirmeye tabi tutacağını ve ona göre karar vereceğini ilan etmişdir. Bu çalışmalarda kendisine yardımcı olmak üzere İsviçre ağırlıklı bir konsorsiyumla anlaşmıştır. TEK nükleer santralin yer seçimi ve fizibilite etüdleriyle işe başlamış ve 1975 yılında Silifke ’nin 60 km kadar batısında, deniz kenarındaki Akkuyu mevkii nükleer santral alanı olarak uygun bulunmuştur. Tüzük uyarınca, bir ‘’ Yer Güvenlik Raporu ‘’ hazırlanarak ‘’ Yer Lisansı’’ almak üzere AEK’ya başvurulmuştur. Bu lisans 1976 yılında verilmiştir. Bunu takiben yer değerlendirilmesiyle ilgili yoğun çalışmalar başlamış, kırk kadar yerli ve yabancı, resmi ve özel kuruluş bu konuda çalışmıştır. Bu çalışmalar 1982 yılına kadar devam etmiş ve Akkuyu’nun nükleer santral yeri olarak uygunluğu çeşitli açılardan ( jeoloji, seismoloji, zemin güvenliği, hidroloji, deniz bilimleri ve çevre, meteoroloji, nüfus yoğunluğu, turizm, savunma, vb. ) çok ayrıntılı ve titiz bir biçimde incelenmiştir. Bu çalışmaların, bağımsız bir uzman kuruluş tarafından edilmesini sağlamak üzere, TAEK Uluslararsı Atom Enerji Ajansı’nı ( UAEA ) Türkiye’ye davet etti. UAEA 1983 Ekiminde Akkuyu’nun yer güvenliği ile ilgili raporunu TAEK’e verdi. Bu raporda yer seçimi için yapılmış olan çalışmaların, değerlendirmelerin ve sonuçta Akkuyu’nun santral sahası olarak seçiminin isabetli olduğu belirtilmiştir.
İsviçre ağırlıklı konsorsiyumun yaptığı çalışmalar sonucunda, basınçlı ağır sulu reaktörler (PHWR), basınçlı sulu reaktörler (PWR) ve kaynar sulu reaktörlerle (BWR) ilgili, her yerde bulunabilecek basmakalıp bilgileri içeren, her reaktör tipi için ikişer cildlik tanıtıcı rapor ile bu reaktörlerin mukayeseli ekonomik analizini ihtiva eden kısa ve basit bir rapor yayınlamıştır. Türk uzmanlarca hazırlanabilecek, büyük paralara malolan bu raporlarda ülke şartlarına uygun her hangi bir nükleer teknoloji veya reaktör tipi de tavsiye edilmemiştir.
1977 lerde açılan santral ihalesine sadece ASEA-ATOM firması kendi imalatı olan BWR için teklif vermiştir. Firmayla olan müzakerelerin 1979’da kesilmesine, Türk tarafının finansmanın %85 yerine %100 olmasını istemesi sebep olarak gösterilmişse de asıl sebepler o zamanki ekonomik kriz ile projeye dönük siyasi soğukluktur denebilir.
1979 yılında, nükleer santraller ciddi olarak gündemde iken, ikinci bir nükleer santral için yapılan yer seçimi sonuçta Sinop’da uygun bir yer tesbit edilmiş ise de kesin bir karara varılamamıştı.
1979–1980 ’lerdeki kriz aşıldıktan sonra 1982 ’de TAEK başkanlığı aracılığıyla Atomic Energy of Canada Limited (AECL), Siemens-Kraft Werk Union (KWU) ve General Electric (GE) firmalarından teklifler istenmiştir. 1983 yılında bu firmalarla pazarlık görüşmeleri başlamış, 1984 ’de bir anlaşma sağlanmıştır. Anahtar teslimi esasına göre Akkuyu sitinde bir tane PHWR ve PWR tipi reaktör, daha sonra yer seçim işlemleri devam eden Sinop sitinde ise 2 adet BWR tipi reaktör kurulması kabul edilmiş idi. Bu sırada hükumet tarafından anahtar teslim inşaat modeli Yap-İşlet-Devret (YİD) modeline çevrilince KWU ve GE firmaları ihaleden çekilmişlerdir. Sadece AECL kalmış ve o da bu modeli kabul edip Türkiye ’yle 1985 ’de bir ön anlaşma imzalamıştır. Fakat araya giren bazı etkiler ve yapımcı firma tarafından YİD modeli için istenen enerji satın alma garantisi gibi sebepler yüzünden çıkan anlaşmazlık sonunda sonuncu firma da 1986 ’da ihaleden çekilmişti. Böylece bir nükleer santral projesi yine hayata geçirilememişti.
Bu başarısızlıklar ve GAP projesinin gelişmesi, ülkede artık nükleer santralin yapılma şansının kalmadığı gibi bir hava yaratmıştı. Sonuçta, 1980’lerin ortasından itibaren nükleer enerji konusu Türkiye’nin gündemeinden çıkmış gibiydi. Bunun sonucunda ilgili Kurumlarda bulunan uzman personel yavaş yavaş başka kurumlara geçmeye başlamış, uzun emekler sonucu yetişen uzmanlar ve kurulan kadrolar dağıldı. 1988 ’de TEK ’de iş başına gelen yeni idare ‘’ artık Nükleer Santrallar Dairesi ’ne ihtiyaç kalmadı ‘’diyerek bu daireyi tamamen kapatarak küçük bir birime indirmiştir. TAEK ’de bile birçok deneyimli eleman başka kurumlara geçmiş veya yurtdışına gitmiştir.
Bu sıralarda TEK, biri enerji üretim ve iletim şirketi ( TEAŞ )ve diğeri de enerji dağıtım şirketi ( TEDAŞ ) olmak üzere iki şirkete ayrıldı..
1992 ’de ortaya konan bir enerji raporunda Türkiye ’nin enerji üretim kaynaklarını çeşitlendirmesi gerektiği aksi hâlde 2010 yılında bir enerji kriziyle karşılaşılabileceği gösterilmiştir. Burada tek alternatif opsiyon nükleer enerji olarak görülmektedir. Gerçektende Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ’nın talep ve yatırım tahminleri gözönüne alındığında 2010 yılına kadar dengeyi sağlamak için nükleer enerji vazgeçilmez bir seçenek olarak görülmektedir. Yapılan değişik resmi ve akademik çalışmalar 2010 yılında 2000 MWe’lik bir nükleer kurulu güce ihtiyaç olduğunu göstermekteydi. Daha sonraki bir çalışmada ise, bazı seçeneklere kısıtlamalar getirmek ve yatırım senaryolarını gözönüne almak şartıyla, 2010 yılı ihtiyacı 3100 MWe ve 2030 ’daki ihtiyacı ise 15000 MWe ve üstünde bir değere kadar çıkmaktadır.
Durum böyle olunca 1993 başında toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu nükleer enerjiden elektrik üretimini ülke meselelerindeki önem sırasını değiştirip üçüncü sıraya koymuştur. Budan sonra TEAŞ, 1994 yılında, nükleer enerji konusunu yeniden gündeme getirmiş ve Enerji Bakanlığı, fizibilite etüdü ile santral ihale şartnamesinin hazırlanması gibi konuları içeren bir müşavirlik hizmetini, açılan uluslararası ihale sonucunda bir Türk firmasıyla G. Kore KAERI firmasının teşkil ettiğ konsorsiyuma vermiştir. Bu çalışmalar 1996 yılında tamamlandı. Daha sonra, üniversitelerimizden üç uzman ile TEAŞ bünyesinde yeniden kurulan Nükleer Santrallar Dairesi ’nden iki uzmandan kurulu bir komisyon, konsorsiyomun hazırladığı ihale şartname dosyalarını gözden geçirerek güncelleştirmiş ve ülke şartlarına daha uygun bir hale getirerek düzenlemişti. Ancak ihale öncesinde TEK elemanları tarafından şartnamedeki bazı hususlar değiştirilmiş ve Ekim 1996 ’da Akkuyu Nükleer Santralı için ihale bu son şekliyle açılmıştır.
Akkuyu Nükleer Santralı 17 Aralık 1996’da ihaleye çıkarıldı. TEAŞ’ın Nükleer Santraller Dairesi’ne verilecek olan teklifleri incelemek ve değerlendirmek için kurulan komisyonlara yardımcı olmak üzere, teklifleri inceleyecek bir İspanyol firması danışman olarak seçildi. Nükleer santral yapımcısı yabancı firmalar ve yerli firmaların oluşturdukları üç konsorsiyum Ekim 1997 ’de ihale tekliflerini verdiler. Bu konsorsiyumların ana yabancı firma ve yerli firmaları şunlardı:
- AECL ( Kanada ), Bayındır, Gamma ve Güriş, Bu konsorsiyum 2 adet 665 Mwe gücünde PHWR ( CANDU ) teklif etmişdi.
- NPI ( Nuclear Power International / Alman Siemens ve Fransız Framatome ), Garanti, Koza ve Tekfen, Bu konsorsiyumun teklifi 1 adet 1482 Mwe gücünde bir PWR’ı teklif etmişdi.
- Westinghouse-Mitsubishi ( ABD- Japonya ), Enka ve Günal. Bu konsorsiyumda 1 adet 1218 Mwe’lik bir PWR
Bu ihale birçok çekişmeye ve dedikoduya sebep olmuş, kamuoyuna yansıyan bilinen olaylar cereyan etmişti. İhale sonucunun Mayıs 1999’da açıklanacağının ilan edilmiş olmasına karşın, ihaledeki aksaklıkları bildiren ayrıntılı uzman raporları sebebiyle açıklama tarihi bir kaç kere ertelendi, sonunda da ihalenin hükûmet tarafından belirsiz bir tarihe bırakıldığı bildirildi. En sonunda ihale iptal edildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Hilmi Güler’in bazı enerji üretim seçeneklerine, özellikle doğal gaza bağlılığımızın çok fazla olmasından, yakıt fiatlarının uluslararası seviyelere göre yüksekliğinden, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve gelecekteki elektrik ihtiyacımızın güvenilir bir şekilde karşılanması gereğinden yola çıkarak nükleer enerjiden faydalanma yoluna gidileceğini açıklaması ile nükleer enerji bir kerre daha Türkiye’nin enerji gündeminde yerini aldı.
Ancak 70 ’li yılların başındaki olaylar ve değişiklikler ile 1970 ’de bütün elektrik işlerinin bir kurum (Türkiye Elektrik Kurumu, TEK) bünyesinde yapılandırılması kararıyla bu konuya olana ilgi azalmış, güçlü siyasi destek kaybolmuş ve sonuçda bu kararın fiiliyata geçirilmesi durmuştur. Oysaki 70’li yıllarda Pakistan ve Hindistan bu tip reaktörleri alarak nükleer enerjiye adım atmışlardı.
1972 ’de TEK bünyesinde Nükleer Santrallar Dairesi kurulmuştur. Bu yeni daire herşeyi silbaştan yaparak, reaktörleri yeniden bir değerlendirmeye tabi tutacağını ve ona göre karar vereceğini ilan etmişdir. Bu çalışmalarda kendisine yardımcı olmak üzere İsviçre ağırlıklı bir konsorsiyumla anlaşmıştır. TEK nükleer santralin yer seçimi ve fizibilite etüdleriyle işe başlamış ve 1975 yılında Silifke ’nin 60 km kadar batısında, deniz kenarındaki Akkuyu mevkii nükleer santral alanı olarak uygun bulunmuştur. Tüzük uyarınca, bir ‘’ Yer Güvenlik Raporu ‘’ hazırlanarak ‘’ Yer Lisansı’’ almak üzere AEK’ya başvurulmuştur. Bu lisans 1976 yılında verilmiştir. Bunu takiben yer değerlendirilmesiyle ilgili yoğun çalışmalar başlamış, kırk kadar yerli ve yabancı, resmi ve özel kuruluş bu konuda çalışmıştır. Bu çalışmalar 1982 yılına kadar devam etmiş ve Akkuyu’nun nükleer santral yeri olarak uygunluğu çeşitli açılardan ( jeoloji, seismoloji, zemin güvenliği, hidroloji, deniz bilimleri ve çevre, meteoroloji, nüfus yoğunluğu, turizm, savunma, vb. ) çok ayrıntılı ve titiz bir biçimde incelenmiştir. Bu çalışmaların, bağımsız bir uzman kuruluş tarafından edilmesini sağlamak üzere, TAEK Uluslararsı Atom Enerji Ajansı’nı ( UAEA ) Türkiye’ye davet etti. UAEA 1983 Ekiminde Akkuyu’nun yer güvenliği ile ilgili raporunu TAEK’e verdi. Bu raporda yer seçimi için yapılmış olan çalışmaların, değerlendirmelerin ve sonuçta Akkuyu’nun santral sahası olarak seçiminin isabetli olduğu belirtilmiştir.
İsviçre ağırlıklı konsorsiyumun yaptığı çalışmalar sonucunda, basınçlı ağır sulu reaktörler (PHWR), basınçlı sulu reaktörler (PWR) ve kaynar sulu reaktörlerle (BWR) ilgili, her yerde bulunabilecek basmakalıp bilgileri içeren, her reaktör tipi için ikişer cildlik tanıtıcı rapor ile bu reaktörlerin mukayeseli ekonomik analizini ihtiva eden kısa ve basit bir rapor yayınlamıştır. Türk uzmanlarca hazırlanabilecek, büyük paralara malolan bu raporlarda ülke şartlarına uygun her hangi bir nükleer teknoloji veya reaktör tipi de tavsiye edilmemiştir.
1977 lerde açılan santral ihalesine sadece ASEA-ATOM firması kendi imalatı olan BWR için teklif vermiştir. Firmayla olan müzakerelerin 1979’da kesilmesine, Türk tarafının finansmanın %85 yerine %100 olmasını istemesi sebep olarak gösterilmişse de asıl sebepler o zamanki ekonomik kriz ile projeye dönük siyasi soğukluktur denebilir.
1979 yılında, nükleer santraller ciddi olarak gündemde iken, ikinci bir nükleer santral için yapılan yer seçimi sonuçta Sinop’da uygun bir yer tesbit edilmiş ise de kesin bir karara varılamamıştı.
1979–1980 ’lerdeki kriz aşıldıktan sonra 1982 ’de TAEK başkanlığı aracılığıyla Atomic Energy of Canada Limited (AECL), Siemens-Kraft Werk Union (KWU) ve General Electric (GE) firmalarından teklifler istenmiştir. 1983 yılında bu firmalarla pazarlık görüşmeleri başlamış, 1984 ’de bir anlaşma sağlanmıştır. Anahtar teslimi esasına göre Akkuyu sitinde bir tane PHWR ve PWR tipi reaktör, daha sonra yer seçim işlemleri devam eden Sinop sitinde ise 2 adet BWR tipi reaktör kurulması kabul edilmiş idi. Bu sırada hükumet tarafından anahtar teslim inşaat modeli Yap-İşlet-Devret (YİD) modeline çevrilince KWU ve GE firmaları ihaleden çekilmişlerdir. Sadece AECL kalmış ve o da bu modeli kabul edip Türkiye ’yle 1985 ’de bir ön anlaşma imzalamıştır. Fakat araya giren bazı etkiler ve yapımcı firma tarafından YİD modeli için istenen enerji satın alma garantisi gibi sebepler yüzünden çıkan anlaşmazlık sonunda sonuncu firma da 1986 ’da ihaleden çekilmişti. Böylece bir nükleer santral projesi yine hayata geçirilememişti.
Bu başarısızlıklar ve GAP projesinin gelişmesi, ülkede artık nükleer santralin yapılma şansının kalmadığı gibi bir hava yaratmıştı. Sonuçta, 1980’lerin ortasından itibaren nükleer enerji konusu Türkiye’nin gündemeinden çıkmış gibiydi. Bunun sonucunda ilgili Kurumlarda bulunan uzman personel yavaş yavaş başka kurumlara geçmeye başlamış, uzun emekler sonucu yetişen uzmanlar ve kurulan kadrolar dağıldı. 1988 ’de TEK ’de iş başına gelen yeni idare ‘’ artık Nükleer Santrallar Dairesi ’ne ihtiyaç kalmadı ‘’diyerek bu daireyi tamamen kapatarak küçük bir birime indirmiştir. TAEK ’de bile birçok deneyimli eleman başka kurumlara geçmiş veya yurtdışına gitmiştir.
Bu sıralarda TEK, biri enerji üretim ve iletim şirketi ( TEAŞ )ve diğeri de enerji dağıtım şirketi ( TEDAŞ ) olmak üzere iki şirkete ayrıldı..
1992 ’de ortaya konan bir enerji raporunda Türkiye ’nin enerji üretim kaynaklarını çeşitlendirmesi gerektiği aksi hâlde 2010 yılında bir enerji kriziyle karşılaşılabileceği gösterilmiştir. Burada tek alternatif opsiyon nükleer enerji olarak görülmektedir. Gerçektende Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ’nın talep ve yatırım tahminleri gözönüne alındığında 2010 yılına kadar dengeyi sağlamak için nükleer enerji vazgeçilmez bir seçenek olarak görülmektedir. Yapılan değişik resmi ve akademik çalışmalar 2010 yılında 2000 MWe’lik bir nükleer kurulu güce ihtiyaç olduğunu göstermekteydi. Daha sonraki bir çalışmada ise, bazı seçeneklere kısıtlamalar getirmek ve yatırım senaryolarını gözönüne almak şartıyla, 2010 yılı ihtiyacı 3100 MWe ve 2030 ’daki ihtiyacı ise 15000 MWe ve üstünde bir değere kadar çıkmaktadır.
Durum böyle olunca 1993 başında toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu nükleer enerjiden elektrik üretimini ülke meselelerindeki önem sırasını değiştirip üçüncü sıraya koymuştur. Budan sonra TEAŞ, 1994 yılında, nükleer enerji konusunu yeniden gündeme getirmiş ve Enerji Bakanlığı, fizibilite etüdü ile santral ihale şartnamesinin hazırlanması gibi konuları içeren bir müşavirlik hizmetini, açılan uluslararası ihale sonucunda bir Türk firmasıyla G. Kore KAERI firmasının teşkil ettiğ konsorsiyuma vermiştir. Bu çalışmalar 1996 yılında tamamlandı. Daha sonra, üniversitelerimizden üç uzman ile TEAŞ bünyesinde yeniden kurulan Nükleer Santrallar Dairesi ’nden iki uzmandan kurulu bir komisyon, konsorsiyomun hazırladığı ihale şartname dosyalarını gözden geçirerek güncelleştirmiş ve ülke şartlarına daha uygun bir hale getirerek düzenlemişti. Ancak ihale öncesinde TEK elemanları tarafından şartnamedeki bazı hususlar değiştirilmiş ve Ekim 1996 ’da Akkuyu Nükleer Santralı için ihale bu son şekliyle açılmıştır.
Akkuyu Nükleer Santralı 17 Aralık 1996’da ihaleye çıkarıldı. TEAŞ’ın Nükleer Santraller Dairesi’ne verilecek olan teklifleri incelemek ve değerlendirmek için kurulan komisyonlara yardımcı olmak üzere, teklifleri inceleyecek bir İspanyol firması danışman olarak seçildi. Nükleer santral yapımcısı yabancı firmalar ve yerli firmaların oluşturdukları üç konsorsiyum Ekim 1997 ’de ihale tekliflerini verdiler. Bu konsorsiyumların ana yabancı firma ve yerli firmaları şunlardı:
- AECL ( Kanada ), Bayındır, Gamma ve Güriş, Bu konsorsiyum 2 adet 665 Mwe gücünde PHWR ( CANDU ) teklif etmişdi.
- NPI ( Nuclear Power International / Alman Siemens ve Fransız Framatome ), Garanti, Koza ve Tekfen, Bu konsorsiyumun teklifi 1 adet 1482 Mwe gücünde bir PWR’ı teklif etmişdi.
- Westinghouse-Mitsubishi ( ABD- Japonya ), Enka ve Günal. Bu konsorsiyumda 1 adet 1218 Mwe’lik bir PWR
Bu ihale birçok çekişmeye ve dedikoduya sebep olmuş, kamuoyuna yansıyan bilinen olaylar cereyan etmişti. İhale sonucunun Mayıs 1999’da açıklanacağının ilan edilmiş olmasına karşın, ihaledeki aksaklıkları bildiren ayrıntılı uzman raporları sebebiyle açıklama tarihi bir kaç kere ertelendi, sonunda da ihalenin hükûmet tarafından belirsiz bir tarihe bırakıldığı bildirildi. En sonunda ihale iptal edildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Hilmi Güler’in bazı enerji üretim seçeneklerine, özellikle doğal gaza bağlılığımızın çok fazla olmasından, yakıt fiatlarının uluslararası seviyelere göre yüksekliğinden, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve gelecekteki elektrik ihtiyacımızın güvenilir bir şekilde karşılanması gereğinden yola çıkarak nükleer enerjiden faydalanma yoluna gidileceğini açıklaması ile nükleer enerji bir kerre daha Türkiye’nin enerji gündeminde yerini aldı.