“Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü” Uluslararası Kongresi
27-28 Mart 2008 tarihlerinde İstanbul Cevahir Kongre Merkezi’nde TASAM tarafından Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü ana başlığı altında 3. Nesil ve 3+ Nükleer Reaktörler konulu bir Uluslararası Kongre gerçekleştirildi. Nükleer enerji üretiminde konu ile ilgili çalışmalarda bulunan özel şirketlerin ve söz konusu tasarımın sahibi veya sağlayıcısı olan yabancı şirketlerin temsilcilerinin, akademisyenlerin ve uzmanların bir araya geldiği kongrede; nükleer reaktör tasarımlarının ayrıntıları üzerinde bilgi alışverişinde bulunuldu ve Türkiye nükleer enerji girişiminde var olan bilgi temelinde yeni paylaşımlar sağlandı.
Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. M. Hilmi Güler’in program yoğunluğu nedeniyle katılamadığı kongrenin açış konuşmalarını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yrd. Yusuf Yazar ve TASAM Başkanı Süleyman Şensoy yaptılar.
TASAM Yönetim Kurulu üyesi, Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Mühendislik ABD Dalı (emekli) Başkanı Prof. Dr. Vural Altın yaptığı konuşmada Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürünü değerlendirdi. Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) Nükleer Tesis Güvenliği Bölümü müdürü Dr. Aybars Gürpınar tarafından yapılan "Küresel Nükleer Güvenlik ve Emniyet Rejimi" konusundaki sunumda çizdiği çerçeve kapsamında nükleer güvenlik algısında var olan sorulara cevaplar arandı.
TASAM Yönetim Kurulu üyesi, Galatasaray Üniversitesi Öğretim üyesi, emekli IAEA Nükleer Tesisler Müfettişi Dr. Necmi Dayday tarafından "Nükleer Enerjinin Uluslararası Yönleri" ülkemiz bağlamında değerlendirildi. Nükleer Reaktör tiplerinin de ele alındığı kongrede, UAEA Reaktör Kapatma Birimi Başkanı Michele Laraia nükleer reaktörlerin hizmet dışına alınması konusundaki bilgi ve görüşlerini katılımcılar ile paylaştı. Kongrenin ikinci gününde Nükleer Reaktör Sistem Sunumları ele alındı. Areva NP, Westinghouse, KEPCO-KOPEC, Atomstroyexport, General Electric ve AECL sistem sunumları uzmanlar tarafından gerçekleştirildi. Ayrıca, Türkiye’den sektör sunumlarının yer aldığı oturumda TETAŞ Genel Müdürü Dr. Hacı Duran Gökkaya ve EPDK Enerji Uzmanı Fakir Hüseyin Erdoğan kurumsal görüşlerini paylaştılar. Kongre programı, Dr. Aybars Gürpınar’ın moderatörlüğünde düzenlenen yuvarlak masa toplantısının ardından Prof. Dr. Vural Altın tarafından yapılan kapanış konuşması ile sona erdi.
Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü Uluslararası Kongresi Sunum Dosyası
SUNUŞ
Dünyamız, bir yandan makul fiyatlarla enerji temin güvenliğinin zayıflaması, diğer yandan enerji kaynaklarının fosil yakıt bileşeninin aşırı kullanımının yol açabileceği küresel ısınma tehditlerinin her ikisiyle birlikte aynı anda karşı karşıya bulunuyor.
Ülkemiz ise kendi enerji kaynaklarını kullanımı açısından doyuma yaklaşmakta. Halbuki ekonomisi hızla büyüdüğü gibi, bu hızlı büyümenin devam ettirilmesi gerekiyor. 60. Hükümet bu sıkışıklık karşısında, nükleer enerji alanında kapsamlı açılımlarda bulunulması konusunda kararlı. TBMM 9/11/2007 tarihinde geçirdiği 5710 Sayılı “Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ile Enerji Satışına İlişkin Kanun” ile bu kararlılığa onay verdi.
Yasa nükleer santrallerin kurulup işletilmesinde özel sektör kuruluşlarına öncelik tanıyor. Konuyla ilgilenen şirketlerin TAEK tarafından belirlenecek ‘ölçüt’leri karşılaması gerekmekte. Bu ölçütler isabetli bir şekilde; görece eski teknolojiyi temsil eden II. Nesil reaktörlerle, henüz sadece tasarım aşamasında olan IV. Nesil reaktörlerin dikkate alınmamasını öngörüyor.
Bu durumda geriye, ‘yakın dönemde devreye sokulması’ mümkün görülen ve III. Nesil ve III+ olarak nitelendirilen, bir düzineden az reaktör tasarımı kalıyor. Bunlar arasından ülke menfaatlerine en uygun olan tipin veya tiplerin belirlenebilmesi, sonra da proje veya projelerin başarıyla yönetilebilmesi için; tasarımların genel hatlarıyla irdelenmesi ve ilgili reaktör tasarımcı-sağlayıcılarıyla tanışıklığın geliştirilmesi gerekmektedir. Halbuki özel sektörümüz, nükleer teknoloji alanında deneyimsiz.
TAEK ise, 5710 Sayılı Yasa gereği, hem bu girişimin hukuksal ve kurumsal altyapısını tamamlamaya yönelik oluşumları yönlendirmek, hem de bir denetleme kurumu oluşturulana kadar, izlenecek olan süreci denetlemekle yükümlü. Bu ağır görevin yanında bir de, özel sektör kuruluşlarının, konuyla ilgili olarak alacakları kararlara isabetlilik kazandırılması için hızla bilgilendirilmeleri ihtiyacı var. Yani, ülkemiz enerji temin güvenliği açısından ciddi sayılabilecek bir tehditle karşı karşıya ve TAEK bu tehdidin aşılması açısından, görece kısa bir süreye sığdırılması gereken hayati görevler üstlenmiş durumda.
Öte yandan, modern dünyada tehditlerin ve bunları karşılamaya yönelik küresel politikaların hızla değiştiğine şahit olduk. Uluslararası ilişkileri kapsamlı şekilde kavrayabilmek için yeni açılımların sergilenmesi gerekti.
Dünya artık, kamusal yapının farklı düzlemlerdeki kurum ve kuruluşlarla karşılıklı etkileşimi üzerinden işleyen bir yapıya evrilmiş halde. Sivil toplum örgütleri post modern dünyada sadece bilgi akışını sağlayan akademik merkezler olmaktan öte, politikaların da belirlenmesine katkıda bulunan merkezler haline geldiler.
Bu alandaki ağır sorumluluğun farkında olan TASAM Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, farklı çalışma grupları çerçevesinde dünya ve Türkiye gündemindeki güncel konuları yakından takip etmekte ve üzerine düşen her türlü sorumluluğu eksiksiz yerine getirme gayretindedir.
TASAM mütevazı fakat öyle olduğu kadar da ciddi ve kararlı duruşu ile, III. Nesil reaktör tasarımlarını ülkemiz açısından irdelemeye yönelik düzenlediği bu kongrenin TAEK’e ve ilgili kurumlara üstlenmiş oldukları bu tarihi görevde yardımcı olmasını amaçlamaktadır.
Kongre; nükleer enerji üretimiyle ilgilenen özel şirketlerimizin ve söz konusu tasarımın sahibi veya sağlayıcısı olan yabancı şirketlerin temsilcilerini, akademisyenlerimizi, uluslararası uzmanları ve Türk uzmanları aynı çatı altında bir araya getirerek, tasarımların ayrıntıları üzerinde bilgi alışverişi sağlamayı ve böylelikle, her birinin görece daha güçlü veya daha zayıf yönlerini ortaya koyarak, karar vericilere yardımcı olmayı hedeflemiştir.
Bu konuda yetişmiş birçok akademisyen ve uzmana sahip bulunan Türkiye’nin böyle bir çalışmayı önceden yapması, nükleer enerji girişiminin başarılı seyri açısından hayati bir öneme sahiptir.
Bugüne kadar ulusal ve uluslararası birçok konuda çalışma yapmış olan TASAM, ülkemiz açısından önemi aşikar olan bu konu üzerinde de faaliyet göstermekten büyük onur duymaktadır.
Süleyman ŞENSOY
TASAM Başkanı
KONGRENİN ADI
Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü
KONGRENİN KONUSU
III. Nesil ve III+ Nükleer Reaktörler
KONGRENİN KAPSAMI
Kongre konusu kapsamında aşağıdaki alt başlıklar incelenmiştir:
- III. Nesil ve III+ reaktörler;
tasarımcı-sağlayıcı kuruluşlar,
tasarım kriterleri ve ana özellikleri.
- Güvenlik performansı;
tasarımın vaatleri,
vaatlerin gerçekleştirilme biçimleri ve maliyetleriyle birlikte yöntemleri.
- Ekonomik performans;
tasarımın vaatleri,
vaatlerin gerçekleştirilme biçimleri ve maliyetleriyle birlikte yöntemleri.
- Tasarımların uygulanmasındaki kritik aşamalar,
inşa sürecinde karşılaşılabilecek zorluk ve belirsizliklerin kıyaslamalı incelemesi;
projenin ekonomik bilançosuna olası etkileri ve etki düzeylerinin sınırları.
- Teknoloji paylaşımı, bileşenlere yerli katkı oranları;
hedeflenmesi mümkün görülen düzeyler ve gerçekleştirilme olasılıkları.
- Yakıt döngüsü;
yakıt temin güvenliği,
imalatta yerli katkı oranı, tesis maliyetleri.
- Ulusal ve uluslararası;
lisanslama,
güvenlik ve işletme mevzuatı.
- Finansman modelleri,
sigorta mevzuatı.
- Ulusal ve uluslararası kamuoyu duyarlılıkları
uluslararası ilişkiler açısından izlenmesinde yarar görülen stratejiler.
KONGRENİN KOORDİNATÖRÜ
Kongrenin koordinatörü TASAM Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’dir.
TASAM, stratejik araştırmaların önemini kavramış olan, ülkemizin bu konudaki ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan müteşebbis bilim adamları ve araştırmacıların bir araya gelerek, akademik anlamdaki etkinliklere katkıda bulundukları özel bir kurumdur.
TASAM’ın amacı, dünyadaki gelişmeleri takip ederek, Türkiye’nin; ikili, bölgesel ve çok taraflı uluslararası ilişkilerine; tarihî, kültürel, siyasî, iktisadî, hukukî, sosyolojik ve jeopolitik yapısına; içteki siyasi, ekonomik, sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar, incelemeler, analizler ve değerlendirmeler yapmak ve bu suretle, karar vericilere önerilmek üzere; gerçekçi, dinamik, yaratıcı, etkin çözümler ve karar seçenekleri üretmektir.
KONGRENİN YAPILACAĞI YER
İstanbul, Cevahir Kongre Merkezi
KONGRENİN TARİHİ
27-29 Mart 2008
KONGRENİN AMACI
Kongre’de;
- Nükleer elektrik üretimiyle ilgilenen özel sektör kuruluşlarımızın temsilcilerinin, akademisyenlerimizin, uluslararası uzmanların ve Türk uzmanların varlığında, III. Nesil ve III+ reaktör ‘tasarımcı-sağlayıcı’ yabancı kuruluşların tanıtıcı temsilcileriyle bir araya getirilmesi,
- Tasarımların; güvenlik, ekonomiklik, teknoloji paylaşımı, yakıt döngüsü ve temin
güvenliği açılarından olabildiğince ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi,
- ‘Tasarımcı-sağlayıcıların sundukları tasarımların, rakip tasarımlarla
kıyaslanmasının sağlanması,
- Böylelikle tasarımların göreli üstünlük ve zaaflarının belirginleşmesinin
sağlanarak, özel sektör kuruluşlarımızın kararlarına zemin oluşturacak sağlıklı
bir bilgi zemininin oluşturulması,
amaçlanmıştır.
KONGRENİN YÖNTEMİ
Kongre bu amacını; yerli özel sektör kuruluşlarımızın temsilci - karar vericileri ile III. Nesil ve III+ reaktör ‘tasarımcı-sağlayıcı yabancı kuruluşların temsilcilerini, akademisyenlerimizin, uluslararası uzmanların ve Türk uzmanların varlığında bir araya getirip; davetli konuşmacıların sunduğu bildiriler üzerinde olabildiğince kapsamlı görüş alışverişini sağlamak suretiyle başarmıştır.
Kongreye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TETAŞ, EÜAŞ gibi kamu kuruluşları ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımının sağlanması, bilgi bütünlüğünün başarılması açısından önem taşıyor. Böylelikle farklı kesimlerin, birbirlerinin yaklaşımlarını öğrenmeleri ve kuracakları ikili veya çoklu temaslara, hayata geçirilebilir öneriler doğrultusunda devam etmeleri sağlanmıştır.
Tabii, bu süreç orta vadede, ulusal ve uluslararası platformlardan gelen geri beslemeler de göz önüne alınarak dinamik bir şekilde yönetilmek durumunda. Kongre süresi üç gün olarak planlanmıştır: Birinci günde, yerli özel sektör kuruluşlarımızın temsilcileriyle akademisyen ve uzmanlarımızın, ön hazırlık niteliğinde karşılıklı bilgi alışverişinde bulunması; ikinci günde yabancı kuruluş temsilcilerinin kendi tasarımlarını tanıtması, üçüncü günde de, ilk iki günde ele alınan bilgi hacmi üzerinde müşterek katılımlı değerlendirmelerin yapılması amaçlanmıştır. Bu çizgi doğrultusunda bir an önce yola çıkılması ihtiyacından hareketle, kongre tarihi olarak 2008 Mart ayı seçilmiştir.
KONGRENİN GEREKÇESİ
- Türkiye’nin elektrik üretim filosunda, dışa bağlı olan ve petrole endeksli olarak giderek pahalılaşan doğal gaza dayalı santraller, ‘temel yük’ görevini üstlenmiş durumda. Ülke ekonomisi hızlı büyüyor, öyle olmak zorunda ve buna paralel olarak güç gereksinimi hızla artmakta. Dolayısıyla, Türkiye’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve temin güvenliğini arttırmak açısından, nükleer enerjiye gereksinimi var. Dünyadaki eğilim de zaten bu yönde ve söz konusu eğilimin, hızlı kaymalara dönüşmesi olası.
- Nükleer enerji yatırımlarının, doğal gaz veya kömür santrallerinden iki önemli farkı var: İlk yatırım maliyetinin yüksek, inşaat süresinin uzun olması. Sonuç olarak, nükleer enerji üretiminde, birim üretim maliyetinin %80 kadarı ilk yatırımlardan, kalanı yakıt ve işletme masraflarından oluşur. Doğal gaz veya kömür santralleri için bu oranlar, yaklaşık olarak tam tersinedir. Öte yandan, doğal gaz santralleri 1-2 yıl içinde kurulabilirken, bir nükleer santralın inşası asgari 4-5 yıl alır. Dolayısıyla, bir nükleer santral yatırımının getirisi, uzunca bir süreye yaygın büyük bir ilk yatırım sürecinin ardından başlar. Nükleer enerji bu yüzden, geçmişte daha ziyade sermaye zengini ülkelerin harcı olmuştur.
- İşletmenin ilk 5 yılında, amortisman bedelleri gelir akışından düşüldüğünden, birim üretim maliyeti yüksek görünür; sonra hızla düşer. Gerçekçi bir muhasebe için, projenin tüm ömrüne yönelik bir ‘yaşam döngüsü maliyeti’ hesabının dikkate alınması gerekir. Bu hesap ise, paranın zaman değeri nedeniyle; inşaat süresine ve paraya biçilen yıllık asgari paha anlamına gelen ‘ıskonto haddi’ne karşı çok duyarlıdır. Bu ikincisini piyasalar belirler, fakat birincisi kontrol edilebilir bir değişkendir.
İnşaat öngörülen sürede tamamlandığı takdirde, proje umulanı verir. Aksi halde, evdeki hesap alt üst olur ve muhasebenin rengi kırmızıya kayar. Bu nedenle, nükleer santral projelerinin önceden en ince ayrıntısına kadar özenle planlanıp, ilk adımların kararlılıkla atılması ve inşaata bir kez başlandıktan sonra hızla tamamlanması, ondan sonra da reaktörün yüksek kapasite faktörüyle çalıştırılabilmesi gerekir.
- 5710 Sayılı, “Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ile Enerji Satışına İlişkin Kanun”, nükleer enerji yatırımlarının gerçekleştirilmesinde özel sektöre öncelik tanıyor. Bu, özel sektör kuruluşlarımızın nükleer enerji alanında hızla, ama sağlıklı bir birikim sağlamasını gerektirmekte.
- Konuyla ilgilenen şirketlerin TAEK tarafından belirlenecek ‘ölçüt’leri karşılaması gerekiyor. Bu ölçütler isabetli bir şekilde; ‘yakın dönemde devreye sokulması’ mümkün görülen ve III. Nesil veya III+ olarak nitelendirilen, bir düzine kadar reaktör tasarımının dikkate alınmasını öngörüyor.
- Bu tasarımlar arasından ülke menfaatlerine en uygun olan tipin veya tiplerin belirlenebilmesi, sonra da proje veya projelerin başarıyla yönetilebilmesi için; tasarımların ayrıntılarıyla irdelenmesi ve tasarımcı-sağlayıcılarla tanışıklığın kesbedilip geliştirilmesi gerekmektedir. Halbuki özel sektörümüz, nükleer teknoloji alanında deneyimsiz.
- Bu ön hazırlık süreci, III. Nesil ve III+ tasarımlarından en uygun olan tipin seçimi ve bu tipteki bir reaktör projesinin, öngörülen asgari sürede başarıyla tamamlanıp, güvenli ve ekonomik bir şekilde işletilebilmesi açısından hayati önem taşıyor.
- Özetle, özel sektör kuruluşlarımızın, nükleer enerji üretimine yönelik ilk adımlarını atmadan önce, karşılaşılabilecekleri olası sorunları yetkinlikle incelemiş ve çözüm önerilerini üretmiş olması gerekmekte. TASAM’ın düzenleyeceği kongrenin amacı, bu ön hazırlığın olgunlaştırılmasına yönelik.
HEDEF KİTLE
Düzenlenen kongrenin hedef kitlesi;
- Nükleer enerji üretimiyle ilgilenen özel sektör kuruluşlarımız,
- III. Nesil ve III+ reaktör tiplerinin tasarımcısı-sağlayıcısı olan uluslararası şirketler,
- Türk uzmanlar,
- Akademisyenler, öğrenciler,
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
- TETAŞ, EÜAŞ
- Siyasi çevreler, sivil toplum kuruluşları,
- Araştırma kurumları,
- Konuya ilgi duyan tüm halkımız ve diğer tüm kesimlerdir.
METODOLOJİ
Araştırma ve tartışma konuları dört aşamadır;
- Reaktör tiplerinin incelenmesi,
- Kıyaslamalı üstünlük ve zaafların belirlenmesi,
- Karar verme süreçlerinde kullanılabilecek bilgi kalemlerinin saptanması,
- Projenin finansmanına ve icraatının seyrine yönelik strateji çalışmalarının yapılması.
Böylelikle; nükleer enerji alanında atılacak ilk adımlar için, özel sektör temelinde sağlıklı bir bilgi zemininin oluşturulmasına ve karar süreçlerinin kabaca belirlenmesine, gereksinim duyulacak uluslararası bağlantıların kurulmasına yönelik önemli katkılar sağlanmaktadır.
BASIN
Proje kapsamındaki faaliyetlere gazete ve televizyonların genel yayın ve haber müdürleri ile köşe yazarları davet edilmiştir. Ayrıca, bu faaliyetlerin basında yer alması için tanıtım çalışmaları yapılmıştır.
TANITIM MALZEMELERİ
Projede yer alan faaliyetlerin bilgilerini içeren tanıtım malzemelerinin içeriği şunlardır; afiş, broşür, davetiye, dosya, bloknot, promosyon. Yaka kartları ile projeksiyon (yansı) görselleri de hazırlanmıştır.
KONGRE KİTABI
Kongre’de ortaya çıkan bilgileri, verileri ve değerlendirmeleri kalıcı hale getirmek için kongre sonrası bir kitap hazırlanarak, diğer kongre ve konferanslarımızda olduğu gibi, ilgili kurum ve yetkililere gönderilecektir.
Kongrenin kitaplaşması, kongrede emeği geçenlerin çalışmalarını daha anlamlı ve kalıcı kılacaktır. Ayrıca kongre kitabı internet ortamında da yayınlanacak ve bu sayede, zirvede ortaya çıkan bilgi ve verilerin çok daha geniş kitlelere ulaşmasıyla, daha kapsamlı bir hizmetin sunulması sağlanacaktır.
Kongreye Katılan Akademisyen ve Uzmanlar ile Sundukları Tebliğ ve Sunumlar
Prof. Dr. Vural Altın
TAEK Nükleer Güvenlik Danışma Kurulu Üyesi
Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Mühendislik ABD (E) Başkanı
Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü: III. Nesil ve III+ Nükleer Reaktörler
Dr. Aybars Gürpınar
IAEA Nükleer Tesis Güvenliği Bölümü (E) Müdürü
Küresel Nükleer Güvenlik Ve Emniyet Rejimi
Dr. Necmi Dayday
Galatasaray Üniversitesi
IAEA Nükleer Tesisler (E) Müfettişi
Nükleer Enerjinin Uluslararası Yönleri
Prof. Dr. Osman Sevaioğlu
ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü
Nükleer Enerji Üretiminde Kamu Özel Sektör İş Birliği Modelleri
Prof. Dr. Haluk Utku
Hacettepe Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü
Basınçlı Su Reaktörü (PWR - Pressurized Water Reactor) Teknolojisi
Prof. Dr. Şarman Gençay
Yeditepe Üniversitesi
Kaynar Su Reaktörü (BWR) Teknolojisi
Prof. Dr. Mehmet Tombakoğlu
Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü
Basınçlı Ağır Su Reaktörü (PHWR) - CANDU Teknolojisi
Michele Laraira
IAEA Reaktör Kapatma Birimi Başkanı
Reaktör Kapatma
Doç. Dr. Okan Zabunoğlu
Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü
Nükleer Yakıt Çevrimi
Prof. Dr. Atilla Özgener
İTÜ Enerji Enstitüsü Nükleer Araştırmalar ABD
Nükleer Atik Yönetimi
Önder Öner, Yüksek Mühendis
Sistem Sunumu
Evrimsel Güç Reaktörü: EPR, (PWR, III+) AREVA NP
Dr. Ulvi Adalıoğlu
Sistem Sunumu
Gelişkin Güç Reaktörü, AP-1000 (PWR, III+) (Westinghouse)
Dr. Se Jin Baik - Se Hyeong Jank - Hyung Won Lee
Sistem Sunumu
Gelişkin Güç Reaktörü, AP-1400 (KEPCO-KOPEC)
Dr. Şule Ergün
Sistem Sunumu
Hafif Sulu Enerji Reaktörü VVER-1200 (Atomstroyexport, ASE)
Doç. Dr. Cemal Niyazi Sökmen
Sistem Sunumu
Gelişkin Kaynar Su Reaktörü ABWR (General Elektrik)
Dr. Şule Ergün
Sistem Sunumu
Kanada Döteryum - Uranyum Sistemi (CANDU-9, ACR (AECL)
Dr. Hacı Duran Gökkaya
Sektör Sunumu
TETAŞ (Türkiye Elektrik Ticaret Ve Taahhüt A.Ş.)
Fakir Hüseyin Erdoğan
Sektör Sunumu
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK)
“Nükleer Teknolojide Dünya Konjonktürü” Uluslararası Kongresi Sonuç Raporu
Türkiye 2007 yılında tükettiği genel enerjinin %73’ünü ithal kaynaklardan, 41 GW kurulu gücüyle ürettiği 191 GWh elektriğin %48’ini doğal gazdan sağlamış. Halbuki, doğal gazın hemen tamamı ithal edilmekte ve fiyatı, petrole endeksli olarak artıyor. Bu bağımlılığın frenlenmesi, oranının azaltılması lazım.
Türkiye’nin elektrik talebi; 1970-80 yılları arasında %11, 1981-90 arasında %8,9, 1990-2000 arasında %8,6 artmış. 2001 ekonomik krizinin etkisiyle duraksadıktan sonra; 2006 yılında %6 artışla 174,6 GWh’a, 2007’de de %8,4 artışla 189,3 GWh’a ulaşmış. TEİAŞ’ın geleceğe yönelik değerlendirmelerine göre; talep artış hızının görece düşük, ortalama %6,3 oranında seyrini öngören ‘alçak senaryo’nun gerçekleşmesi halinde dahi, 2016 yılında 322 GWh’u bulacağı tahmin edilen talebin karşılanamaması olasılığı var. EPDK’nın 31.12.2007 itibariyle yaklaşık 15 GW’lık ek kapasite lisansı vermiş olmasına rağmen, durum böyle... Hem de, Türkiye’nin halen esas olarak doğal gaz (%35), hidro (%33) ve linyit (%20) bileşenlerinden oluşan elektrik üretim filosu, ters bir kompozisyonda yakalanmış halde...
Şebeke yönetiminde genel strateji; günün hemen her saatinde talep edilen güç düzeyini, işletme ve yakıt masrafları düşük olan ‘baz yükü santralleri’yle karşılayıp, yakıtı pahalı olan santralleri da, talebin ortalama değeri aştığı zamanlardaki ‘zirve yükü’ karşılamak için devreye sokup çıkartarak, olabildiğince az kullanmaktır. Türkiye 1973-79 petrol şoklarından sonra, tüm dünyada olduğu gibi, elektrik üretiminde petrolden uzaklaşıp, zirve yükü kömür santrallerine dayandırmaya, yük izleme işlevini de hidroelektrik santralleriyle yapmaya başladı. 1980’li yıllarda, artan talep ve yerli kaynakların yetersizliği karşısında, bu stratejiye bir de doğal gaz ayağı eklendi. Başlangıçta ucuz olan bu kaynak, yapılan bağlantıların da bolluğu sayesinde, baz yükünün giderek artan bir kısmını omuzlamaya başladı. Fakat fiyatı zamanla petrole endeksli olarak artınca, Türkiye dünyadaki, en pahalı elektrik üretip tüketen ülkelerden biri haline geldi. 2008 yılı için öngörülen 204 GWh’luk tüketimin %48 oranında doğal gaz, %19 linyit, %17 hidro ile karşılanması planlanmakta.
ETKB enerji arzını genişletip temin güvenliğini arttırmak amacıyla; elektrik üretiminin halen dayandırıldığı doğal gaz, kömür ve hidro kaynaklarına; yenilenebilir ve nükleer olmak üzere, iki ayak daha ilave etmeyi planlıyor. Nitekim, 2007 yıl sonuna kadar lisanslanmış olan rüzgar kapasitesi sadece 250 MW iken, EPDK’nın 2007 yılı sonunda yaptığı rüzgar santralleri çağrısına 85 GW’lık başvuru oldu. Bunun 40 GW’ı gerçekleşecek olsa bile, büyük rahatlama sağlayacak.
Ancak, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretiminin; bu kaynakların kesintili veya değişken olmaları, öte yandan elektriğin büyük ölçekte depolanmasının halen mümkün olmaması nedenleriyle; şebeke istikrarının sarsılmaması için, emre amadeliği yüksek başka kaynaklara dayanan güç santralleriyle yedeklenmesi gerekiyor. Fakat bu ‘başka’ kaynağın doğal gaz olmaması lazım, bu kaynağa bağımlılığın daha fazla artmaması için. Nükleer enerji bu kapsamda gündeme gelmiş durumda; 5710 Sayılı Yasa bu nedenle çıkarıldı, TAEK ölçütleri belirlendi, ETKB’nın satın alma yönetmeliği yayınlandı, TETAŞ’ın satın alma ilanı çıktı.
Nükleer santrallar yılın büyük bir kısmında, %90’lara varan yüksek emre amadelikle çalışabildiklerinden, ‘baz yükü’ santralı olarak çalıştırılmaya yatkınlar. Ancak devreye sokulup çıkartılmaları veya çalışmaları sırasında, güç düzeylerinin yükseltilip alçaltılması zaman aldığından, talebin gün içindeki kısa süreli değişimlerine ayak uydurmaları pek mümkün değil. Halbuki doğal gaz santralleri, yarım saat gibi kısa bir zamanda devreye sokulup çıkartılabilir ve yakıtın akış hızını değiştirmek suretiyle, güç düzeyleri değiştirilebilir. Yani, hem baz yükü santralı olarak, hem de ‘talep izlemek’ için çalıştırılmaları, görece kolay.
Nükleer santraller bu kapsamda, elektrik arzının genişletmenin yanında; doğal gaz santrallerinin üstlendiği ‘baz yükü’ görevini kısmen devralarak, bu santrallerin bir kısmını, yenilenebilir enerji kaynaklarını yedekleme işlevinde kullanabilmeleri için serbest bırakmak üzere gündeme gelmiş durumda. Aksi halde, yenilenebilir enerji kaynaklarının, üretim ve dağıtım şebekesinin kararlılığını riske sokmaksızın, daha üst düzeyde devreye sokulabilmeleri mümkün değil.
Enerji piyasasında 2001 yılından bu yana sürdürülen serbestleşmenin en ağır faturaları ödenmiş durumda. Süreçten, zorda kalınmadıkça geri adım atılmaması gerektiği düşünülüyor. Bu yüzden, nükleer santrallerin özel sektör tarafından kurulmasına öncelik tanınmakta. Halbuki nükleer santrallerin, ilk yatırım maliyeti yüksek, inşa süreleri uzun. Yatırımların geri dönüşü 5 yıla varan uzun sürelerden sonra başladığından, serbest bir piyasada projenin seyrini öngörebilmek zor. TETAŞ’ın 15 yıllık satın alım garantisi, bu belirsizliği azaltmayı hedeflemekte.
Kamunun santral için sağladığı yer tahsisi ve lisanslama hizmetleri gibi altyapı yardımları, keza teşvik amaçlı. Dünya’nın hemen her ülkesinde, enerji sektörünün tüm dallarında benzeri uygulamalar var. Nitekim, ABD yönetiminin 2005 yılında benimsediği ‘Nükleer Enerji 2010’ programı, benzer unsurların yanında, ilk 6 santral için satış fiyatında vergi indirimi de içermekte. Kamu bu teşvikleri sunarken bir yandan da, TETAŞ’ın satın alma ilanı sonucunda oluşacak olan fiyatların ekonomik olmasını sağlamaya çalışıyor...
Nükleer santrallerin kapasitesi arttıkça, ‘büyüklük ekonomisi’ sayesinde, birim üretim maliyetleri düşer. TAEK ölçütleri bu nedenle, her bir ünitenin güç düzeyinin “en az 600 MW” olmasını öngörmekte. Öte yandan, aynı santral alanında birden fazla ünitenin paralel olarak kurulması halinde, ünite başına maliyet daha düşük olur. ETBK yönetmeliği bu yüzden, ilk kurulacak nükleer santrallerin “4000 MW %25”lik bir paket oluşturmasını şart koşuyor. Ünitelerin tek tip olması halinde, birim güç başına tesis maliyetlerinin yanında, işletme sırasındaki bakım onarım masrafları da azalır. Bu durum, teklif veren aynı konsorsiyum birden fazla farklı tipe yönelmeyeceğinden, paket halinde teklif şartının doğal bir sonucu olarak gerçekleşecek.
Kamu, teknoloji tercihine karışmıyor ve böylelikle, bu tercihin özel sektör kuruluşları tarafından yetkin bir şekilde başarabileceğine olan güvenini sergilemiş oluyor. Burada devletin, özel sektör kuruluşlarının ve dolayısıyla da bireylerinin yaratıcı güçlerini daha üst düzeyde harekete geçirmeyi hedefleyen bir felsefe tercihi de var gibi. Ancak teknoloji alanı; güvenlik, ekonomiklik ve orta vadede teknoloji transferinde kolaylık açılarından sınırlanmakta…
I. Nesil nükleer reaktörler, nükleer enerjinin kamu desteğiyle geliştirildiği süreçte tasarımlanmış olan prototipler; bunlar zaten piyasalarda önerilmiyor. II. Nesil reaktörler, ilk neslin sivil amaçla ticari elektrik üretimine yönelik olarak geliştirilmiş modelleri. III. Ve III+ Nesil reaktörler ise; güvenlik, inşaatın ekonomikliği ve işletme verimliliği açılarından gelişkin tasarımlar. TAEK’in ölçütleri, olası teklifleri bu tasarımlarla sınırlıyor.
Henüz geliştirilme aşamasında olan, hemen hepsi ‘türünün ilki mühendislik tasarımı’ niteliğindeki IV. Nesil santraller ise; hem kısa vadeli ihtiyaçlara yanıt veremeyeceklerinden, hem de performans açısından taşıdıkları belirsizlikler nedenleriyle dikkate alınmayacaklar. III. Nesil santrallerin halen çalışan örnekleri var, III+ Neslin yok. Ancak, III+ Nesil tasarımları, III. Nesil tasarımların; ya güvenlik önlemleri arttırılmış olan, ya da pasif güvenlik önlemlerinden daha ziyade yararlanan, ‘evrimsel geliştirilmiş’ modellerinden oluşmakta. Güvenlik ve ekonomiklik açılarından risk sunan radikal yenilikler içermediklerinden dolayı, TAEK ölçütlerinde bu tasarımlar için örnek reaktör şartı koşulmayıp, ülkelerinde lisans almış olmaları yeterli görülmüş. Böylece, teknoloji tercihleri arasında dikkate alınmaları mümkün kılınmış. Fakat, daha fazla radyoaktivite ürettiklerinden dolayı söküm masrafları genelde daha yüksek olan grafit nötron yavaşlatıcılı ve gaz soğutmalı reaktörlerle, işletme sorunları henüz güvenli bir şekilde aşılamamış olan hızlı üretken reaktörler kapsam dışı tutulmuş. Bu durumda geriye; II., III. veya III+ Nesil; “doğal uranyum kullanan basınçlı ağır su ve zenginleştirilmiş uranyum kullanan basınçlı hafif su ile kaynar hafif su reaktörleri” kalıyor.
Nükleer teknoloji, her ne kadar kaynak çeşitliliğini arttırmak suretiyle enerji temin güvenliğini arttırabilecek ise de, başlangıçta büyük oranda dışa bağımlı olmak zorunda. Fakat her teknolojide olduğu gibi, yerli katkı oranı arttırılmak suretiyle ‘yerelleştir’ildikçe, yerli bir kaynak gibi davranmaya başlıyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin enerji açısından kendine yeterliliğinin de arttırılması amacıyla, teknolojinin bir yandan kullanılırken, diğer yandan yerelleştirilmesi hedeflenmekte. TAEK ölçütleri bu yüzden, teklif veren firmaların, yerli katkı oranını paket sonunda %60’a ulaştırmaya yönelik bir yol haritasını sunmalarını şart koşuyor. Bu da yeterli görülmüyor. Türkiye’nin bilinen uranyum kaynakları, yok denecek kadar az. Dünya enerji konjonktüründe nükleere doğru hızlı bir kayma gerçekleşecek olursa, yakıt temini açısından sıkıntılarla karşılaşılması olasılığı var. Buna karşı önlem olarak, TAEK ölçütleri aynı zamanda; “yakıt üretiminin ülke içinde yapılmasıyla ilgili olarak plan ve program önerilecektir” şartını koşmakta.
Bu kapsamdan olmak üzere; ilk gün akademisyenlerimiz tarafından; basınçlı su reaktörü (PWR), kaynar su reaktörü (BWR), basınçlı ağır su reaktörü (PHWR-CANDU) teknolojileri genel hatlarıyla, teknik sunumlara konu edildi. Ayrıca, kamuoyunun nükleer enerji konusundaki ilgi odaklarını oluşturan diğer; nükleer yakıt çevrimi, nükleer atık yönetimi, nükleer reaktörlerin hizmet dışına alınması konularında, teknik bildirilerle ayrıntılı bilgi sunuldu.
İkinci günkü sunumlarda, sırasıyla;
• Gelişkin Güç Reaktörü: AP-1000, (PWR, III+, Westinghouse)
• Evrimsel Güç Reaktörü: EPR, (PWR, III+, Areva NP)
• Gelişkin Güç Reaktörü: AP-1400 (PWR, III+, KEPCO-KOPEC)
• Hafif Sulu Enerji Reaktörü: VVER-1200 (PWR, III, Atomstroyexport, ASE)
• Gelişkin Kaynar Su Reaktörü: ABWR (BWR, III, General Electric)
• Kanada Döteryum-Uranyum Sistemi: CANDU-9, ACR (PHWR, III, III+, AECL)
tasarımları incelendi.
İkinci gün öğleden sonra yapılan yuvarlak masa toplantısında, geniş katılımlı bilgi alışverişi gerçekleştirildi. Yapılan değerlendirmeler şöyle:
1. Yürütülen nükleer enerji girişimi, nükleer teknolojinin; bir yandan elektrik talebinin karşılanmasına yardımcı olmak suretiyle ekonomiye katkıda bulunur ve kaynak çeşitliliğini arttırmak suretiyle enerji temin güvenliğini arttırırken, bir yandan da yerelleştirilmesini hedeflemekte. 5710 Sayılı Yasa, TAEK’in ölçütleri ve ETBK yönetmeliği, maddelerinin toplamı itibariyle bu doğrultuda, aynı orkestranın farklı elemanlarının performansları gibi ahenkli bir bütün oluşturuyor. TETAŞ’ın başlattığı yarışma süreci, sonuca yönelik bir şeffaflık sergilemekte.
Öte yandan, elektrik piyasası; başlangıçtaki amortisman bedellerinin yüksekliği nedeniyle 8 cent/kWh’la başlayıp, 1,5 cent/kWh’un altına kadar inebilen nükleer elektrik fiyatlarını kaldırabilecek yapıda. Ancak, özel sektör bu uzun soluklu yatırım sürecini baştan sona net bir şekilde görebilmek zorunda.
2. Bu açıdan, başta güvenlik konusunda olmak üzere lisanslama süreçleri büyük önem taşıyor. Halbuki programın bu ayağı arkadan gelmek zorunda kalmış. ‘Nükleer Düzenleyici Kurul’ henüz ortalıkta yok. Oluşturulana kadar işlevleri TAEK tarafından yürütülecek. Lisanslama mevzuatı belirsiz. Binlerce sayfayı bulabilen belgelerin değerlendirilmesine temel oluşturacak olan bu mevzuatın hazırlanması gerekiyor. Öte yandan, güvenlik konusu dünya kamuoylarının nükleer enerji algılayışında, en önde gelen hususu oluşturmakta. Dolayısıyla, TAEK’e ağır görevler düşüyor. Bu görevlerin seri bir şekilde yerine getirilmesi, fakat güvenlik kalitesinin de risk altına sokulmaması lazım. Çünkü güvenlik mevzuatı, nükleer enerji yatırımlarının gerçekleştirilme sürecindeki bir engeller dizisi olmayıp, sürecin isabetli ve sağlıklı ilerlemesini sağlayacak olan, projenin uygulanmasına yol boyunca ışık tutan güvenilir bir rehber niteliği taşıyor. Ancak süreçte, ağır ekonomik ek maliyet anlamına gelecek beklenmedik gecikmelerin yaşanmaması lazım. Hatta, böyle bir olumsuzluğun gerçekte yaşanmayacağı garanti altına alınmış olsa dahi, yaşanması olasılığının var görünmesi, teklif verecek olan firmalar tarafından risk faktörü olarak hesaba katılacağından, maliyetleri baştan yükseltir. Dolayısıyla, dünyadaki diğer ciddi uygulamalarda da aksamaların yaşandığı görülen lisanslama süreçlerinin önceden planlanmış ve hatta sanal pratiklerinin yapılmış olması gerekiyor. Ayrıca, tahsisi öngörülen Akkuyu nükleer alanının mülkiyet hakkı konusunda netliğe ihtiyaç var.
3. Yönetim erki bu konuda kararlı ve her olasılığa karşı hazırlıklı görünmekte. Nitekim, 5710 Sayılı Yasa, verilen satın alma garantisi ve sunulan altyapı teşviklerinin söz konusu yatırımların özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi açısından yetersiz kalması halinde, kamunun nükleer enerji yatırımlarına ortak olabilmesini, o da olmazsa tek başına kurabilmesini öngörüyor.
Ülkemiz için hayırlı olması dileğiyle…