1. Skip to Menu
  2. Skip to Content
  3. Skip to Footer

Hürriyet Gazetesi / Güney Kore'ye 'Nükleer enerji” gezisi

Share

TASAM Önderliğinde Gerçekleştirilen Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Teknoloji Projesi

Güney Kore Nükleer Santral İnceleme Gezisi (Aralık 2006) (Enerji Bakanlığı Müsteşarı ve TASAM Başkanı başkanlığında 30’u basın 43 kişilik heyet)

Hürriyet Gazetesi / Güney Kore'ye 'Nükleer enerji” gezisi

Murat UTKU / SEUL, (DHA) TÜRK ASYA Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM), enerji kullanımı konusunda dünyadaki son durumu ve çağdaş enerji politikalarındaki eğilimleri, literatürde yer alan çalışmalar ışığında gözden geçirmek amacıyla Güney Kore’de bulunan nükleer santrallere bir gezi düzenledi. Aralarında akademisyenler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratları, özel sektör temsilcileri ve gazetecilerin de bulunduğu katılımcılar, alınan uluslararası özel izin ile Kore Bilimler ve Teknoloji Akademisi Başkanı, Bilim ve Teknoloji Eski Bakanı Prof. KunMo Chung mihmandarlığında, Güney Kore, Kori - Wolsong Nükleer Reaktörü’nü ve halen yapımı devam eden Kori nükleer santralına ait diğer reaktörlerin inşaatını gezdi.

Farklı teknolojiler kullanılarak yapılan nükleer santrallerin kullanımı ve reaktörlerden elde edilen enerji miktarlarının da tartışıldığı gezide ayrıca 1950-1953 yılları arasında Birleşmiş Milletler gücüne katılan ve burada hayatını kaybeden Türk askerlerinin diğer ülkelerden gelip ölen askerler ile birlikte yattığı Pusan kentindeki anıt mezar da ziyaret edildi.
Çernobil felaketinden fazlasıyla etkilenen Türkiye’de ortaya çıkan nükleer enerji karşıtlığını gidermeyi amaçlayan gezide, reaktörlerin çalışma prensiplerinden çevresel etkilerine kadar pek çok konu masaya yatırıldı, çeşitli tiplerde inşa edilen ve işletilen reaktörler basın mensuplarına tanıtıldı.

ŞENSOY: NÜKLEER SANTRAL STRATEJİK AÇIDAN ÖNEMLİ

Türkiye’nin Seul Büyükelçiliği’nde verilen resepsiyon sırasında DHA’nın sorularını yanıtlayan TASAM Başkanı Süleyman Şensoy, gezinin Türkiye’nin enerji arzı ve güvenliğini çevre etki değerlendirmesi dahil bütün boyutlarıyla ele almak; Türkiye’de nükleer enerji üretiminin gerekliliğini incelemek, sınırlamaları, sorunlu sahaları belirlemek ve öneriler geliştirmek maksadıyla, yapıldığını belirterek, Türkiye’de de stratejik açıdan bir nükleer santral yapılmasının doğru olacağını öne sürdü. Türkiye’nin amacının İran gibi nükleer çalışmalar yapmak olmadığını belirten Şensoy, enerji konusunda bölge ülkelerinin gerisinde kalmamak açısından nükleer enerjinin büyük önem taşıdığını söyledi.

DHA’ya konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşarı Doç.Dr. Sami Demirbilek de, Türkiye’de nükleer enerji karşıtlığının genel olarak bilgi eksikliğinden kaynaklandığını ifade ederek yeni teknolojilerin kullanılması ile inşa edilerek devreye sokulacak santrallerin hem güvenli hem de çevre dostu olduğunu söyledi. Türkiye’de nükleer santral yapımının hükümetin alacağı kararlar çerçevesinde gerçekleştirileceğini ifade eden Demirbilek, Sinop ve Akkuyu projelerinin ilgili yönetmelikler ve işletme yöntemi belirlendikten sonra hayata geçirilmesinin planlandığını belirtti. Nükleer santralin ne anlama geldiğini halka daha iyi anlatmak gerektiğini belirten müsteşar Demirbilek, bu konuda bakanlığının da daha aktif bir çalışma içinde olacağını söyledi.

DEPREM ÜLKESİNDE NÜKLEER SANTRAL VE ÇEVRESEL ETKİLER

Türkiye’de bir nükleer santralın inşası için uygun yerin belirlenmesi de büyük önem taşıyor. Depremsellik, güvenlik, çevre, nüfus, su kaynaklarına erişebilirlik gibi 43 kriteri gözeterek yapılan etütler uluslararası gözlemcileri de yakından ilgilendiriyor. Mevcut enerji iletim hatlarına yakınlığı ve ana sisteme bağlanma açısından da Karadeniz, Akdeniz ve Trakya bölgelerinde öncelikli etütler yapılıyor. Tekirdağ ve Edirne’nin İstanbul ve Marmara bölgesinin sanayisine kolay ve yakın enerji temini açısından gündeme alınabileceği konuşuluyor. Akkuyu, Sinop İnceburun, Çilingoz Çiftliği, Lizne Burnu, Tuzağazı Kefken (Adapazarı) Muda Burnu gibi bölgeler daha önceki ihalelerde nükleer risk değerlendirmelerinde olumlu not alan yerlerdi. Bunlardan Sinop ve Mersin - Akkuyu öne çıkan iki seçenek olarak görünüyor.

Öte yandan, Türkiye özellikle nükleer atıkların saklanması sorunu da büyük önem taşıyor. Nükleer atık, önce reaktördeki havuzlarda soğumaya bırakılıyor, ardından da kurşun kaplara konularak toprağın içinde kazılan çukurlara dökülen betona gömülerek kapatılıyor. Ancak kuşkusuz, herhangi bir atıktan farklı olarak nükleer santral atığı radyoaktif tehlike yaratıyor, o toprağı başka bir amaçla kullanmaktan uzaklaştırıyor. Nitekim Kore’de gezdiğimiz Shin Kori nükleer santral inşaatının sorumlusu Ho - Taek Yoon, nükleer santralın ekonomik ömrünün dolmasıyla birlikte sökülmesinin ardından o toprakta tarım yapmanın doğru olmayacağını söyleyerek, “Bu arazide yapılması gereken üzerine yeniden nükleer santral inşa etmektir. Tarım veya başka bir amaçla kullanılması mümkün olmayabilir” diye konuşuyordu. Yoon, 30 yılda bir nükleer santralin üreteceği nükleer atığı bir futbol sahası büyüklüğünde yer kaplayacağını söyledi.

HANGİ TEKNOLOJİ KULLANILMALI?

Kore gezisine katılan bilimadamları, ‘Kaynar Sulu Reaktör’ (BWR -Boiling Water Reactor) tiplerinin gündemde olmadığını ifade ediyor. Bu teknolojideki santrallerde yakıt olarak zenginleştirilmiş uranyum kullanılıyor. Uranyum zenginleştirme hem yeni tesis ve yeni maliyet anlamına geliyor; hem de nükleer silah başlığı geliştirme amaçlı da kullanılabileceği için tıpkı İran gibi çeşitli itham ve uluslararası baskılarla karşılaşma ihtimalini de artırıyor. Teknolojinin eskimiş olması ve yeni nesil reaktörlerin geliştirilmesi de BWR’lerin istenmeme nedenlerinden biri.

Basınçlı Su Reaktörlerinde de (PWR- Pressurized Water Reactor) yakıt olarak zenginleştirilmiş uranyum temini sıkıntı oluşturuyor. Halen dünyada çalışan 439 reaktörün dağılımına bakıldığında işletmeciliği en kolay model olarak PWR’ler öne çıkıyor. PWR teknolojisinde çok iyi durumda olan ABD’de bu tip mevcut reaktörler 66 bin megavat elektrik üretiyor. Ancak her iki reaktör için de zenginleştirilmiş uranyumun dışardan satın alınması ya da yerli üretim için yeni bir yatırım yapılması gerekiyor. Türkiye bu alanda ek maliyet ve yatırım ile risk istemiyor. Bu nedenle tabii uranyum kullanılarak yapılacak reaktörler gündemde.

‘CANDU’ MU ’PWR’ Mİ?

Dünyada kullanılan ilk reaktör tipleri arasında oturmuş teknoloji olarak bilinen PHWR tipi Kanada’nın (Canadian Deuterium Uranium) CANDU reaktörleri de konuşulan alternatifler arasında. İlk yatırım maliyeti diğer reaktörlere göre yüzde 10-20 daha yüksek olan bir teknoloji. Ancak zenginleştirilmiş uranyum yerine doğal uranyum kullanıldığı için bu tip reaktörlerin işletim maliyeti daha düşük. Türkiye’nin uranyum ve toryum kaynaklarını kullanma isteğine cevap verebilecek en avantajlı teknoloji olarak CANDU teknolojisi öne çıkıyor. Halen inşa halindeki 27 reaktörün 8’i CANDU. Teknolojiyi Kanada’dan satın alıp kendi toryum kaynaklarıyla enerji üretimi yapmaya çalışan Hindistan bu tip reaktörlerden 6 tane inşa ediyor.

Ancak her koşulda Türkiye doğalgaz ve petrol ile özdeşleştirilen dışa bağımlılık sorununu nükleer santrallerin inşası yönteminin belirlenmesi ile yeniden yaşayacak. Zira kendi nükleer santral teknolojisi bulunmayan Türkiye bu kez "teknolojik bağımlılık" ile karşı karşıya gelecek. Fransa, ABD veya Kanada teknolojisini Türkiye’ye satacak. Akademisyenler nükleer santrallerde yakıt olarak kullanılacak uranyumun temininde ise büyük bir sorun yaşanmayacağını belirtiyor. Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Necmi Dayday, bir nükleer santralın yıllık tabii uranyum ihtiyacının 250 milyon dolar civarında olacağını belirterek, bu miktarın dış kaynaklardan sağlanmasının mümkün olabileceğini, aynı şekilde Türkiye’deki uranyum kaynaklarının da kullanılabileceğini ifade ediyor.

REAKTÖR YAPIMININ YÖNTEMİ BELİRLENEMEDİ

Peki, Türkiye’de yapılması gündemde olan nükleer santraller hangi yöntem ile inşa edilecek? İşte bu konuda hükümet henüz bir karar verebilmiş değil. Santrali özel sektör mü yapıp işletecek, yoksa reaktörler devlet yatırımı mı olacak? Henüz bu sorulara bir yanıt verilebilmiş değil. Bürokratlar özel sektör yatırımı konusunda ısrarlı görünüyor. Özel sektör ise tek başına bu mali yükün altına girip giremeyeceğini anlamaya çalışıyor. Ancak enerji sektöründe devletin nükleer santral yatırımında öne çıkması gerektiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

NÜKLEER ENERJİ NEDİR?

Nükleer enerji atomlarla gerçekleştirilen füzyon sürecinden ısı elde etmenin yoludur. Tüm nükleer santrallar, buharı kullanarak ısıyı, elektriğe dönüştürür. Buharı elde etmek için atomların ayrılması işlemine füzyon denir. Diğer türden enerji santrallarında ise buhar elde etmek için kömür ya da petrol kullanılır. Uranyum ya da plütonyum gibi ağır atomların çekirdeği bir nötronla ikiye bölününce füzyon dediğimiz olay gerçekleşir. Çekirdeğin füzyonlanması ile iki ya da üç yeni nötron ortaya çıkar. Aynı zamanda ısı halinde enerji de ortaya çıkar. Ortaya çıkan nötronlar bu süreci tekrar eder. Bu şekilde daha çok nötron ve nükleer enerji ortaya çıkar. Bu sürece "zincirleme reaksiyon" denir. Nükleer enerji santrallarında ilk füzyon sürecinde kullanılan materyal, uranyumdur. Füzyondan elde edilen ısı suyu kaynatır ve elde edilen buharla türbin döndürülür. Türbin döndükçe, jeneratör de döner ve oluşan manyetik alan elektrik üretir.

TÜRKİYE’DE ANTİ-NÜKLEER HAREKET

Ukrayna’nın Çernobil Nükleer Santralında meydana gelen kaza sonrası Türkşiye’de anti-nükleer hareket büyük bir ivme kazandı. Sadece bu kazanın etkileri değil, nükleer atıkların da toprakta, denizde ve havada yaratacağı kirlenme ile ilgili olarak büyük şüpheler ortaya çıktı. Bu nedenle 1990’lı yılların ortalarından itibaren Türkiye’de nükleer enerji karşıtlarının sayılarında büyük bir artış meydana geldi. Son dönemde de Mersin-Akkuyu ya da Sinop’ta inşa edilmesi gündeme gelen reaktörlere karşı büyük bir toplumsal tepki oluştu. Türkiye’nin her yerinde bu konuyla ilgili olarak çeşitli eylemler düzenlendi. Nükleer enerji karşıtları güneş ve rüzgar gibi doğal enerji kaynaklarının etkin bir biçimde devreye sokulmasını ve Türkiye’de reaktörlerin inşasının engellenmesi gerektiğini düşünüyor.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi / 26 Aralık 2006

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/5678087.asp

FacebookTwitter