1. Skip to Menu
  2. Skip to Content
  3. Skip to Footer

Nükleer Teknoloji Ve Uluslararası İlişkiler

Share

Giriş

1938’in sonunda uranyumun parçalanmasının keşfinden kısa bir süre sonra, bu keşfin olağanüstü ve korkunç sonuçlarını ilk olarak kavrayan Macar fizikçi Leo Sizlard, fransız meslekdaşı Fréderic Joliot’a şu satırları yazar: ‘’ Bir nötrondan fazlası serbest bırakılabildiğine göre zincirleme bir etkinin de yaratılması mümkündür. Bu bilgi, her halükarda, ama özellikle de bazı hükümetlerin elinde olursa, son derece tehlikeli bombaların yapımına yol açabilir”. Sorun, günümüzde de bundan daha öz bir şekilde ifade edilemez.

Nükleer enerjinin korkuyla karışık bir hayranlık uyandıran gücü, ne yazık ki 1945’in ağustos ayında Japonya’ya atılan iki atom bombasıyla dünya kamu oyunun dikkatini çekti. Bu tarihten itibaren nükleer bombaya sahip olan ülke sayısını sınırlama girişimleri birbirini izledi. Bu girişimlerin sonucunda nükleer silaha sahip ülke sayısı ilk yıllarda düşünüldüğünün aksine yavaş bir hızla arttı. Öte yandan, ilk atom bombasından bu yana altmış yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılması açısından pek büyük bir ilerleme kaydedilmedi.

Nükleer enerjinin bombalarla ortaya konan gücü, Dünya kamuoyunun sivil amaçlı nükleer enerji üretimine, nükleer silah yapımına yolaçacağı korkusuyla, ihtiyatla yaklaşmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı nükleer santrallerin ve destekleyiçi tesislerin yapımı ve işletilmeleri, uluslararası antlaşmalar, ssözleşmeler ve bunlardan doğan çok sıkı kontrollara tabidir.

 

Nükleer silahlar ve ulusların güvenliğine yönelik çalışmalar

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Yasası, barış dönemini gerçekleştirmek üzere, barışı sürekli kılma mekanizmaları olarak düşünülen, geniş kapsamlı temeller atmış ve önlemler dizisi ortaya koymuştu.

1945 Temmuz’unda, daha henüz atom bombaları kullanılmamışken, ABD ve İngiltere çok büyük miktarda düşük tenörlü uranyum yataklarının varlığı yerbilimciler tarafından bilinen İsveç’e, ‘’ uranyum ihracatının tamamen yasaklanmasını’’ isteyerek, bir anlaşma teklif etmişlerdi. Buna göre ABD ve İngiltere, 30 yıl uzatma opsiyonuyla, 30 yıl boyunca İsveç’in tüm uranyum ihracatını satınalacaklardı. İsveç bu teklifi, yeni kurulan Birleşmiş Milletler’e atıfta bulunarak, eylül ayında reddetti. Bu teklifin, nükleer enerjinin gelecekteki kullanımın kontrol altında tutmanın ilk adımı olduğu açıktır. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden üç ay sonra, 15 Kasım 1945’de ABD, İngiltere ve Kanada Washington’da yaptıkları toplantıda, devasa nükleer gücün denetimi için etkin bir uluslararası sistem kuruluncaya kadar nükleer konularda gizlilik politikası uygulamaya karar verdiler. Aynı zamanda tüm dünyada elde edilen uranyumu almaya da karar verdiler. Böylece nükleer güç için gerekli , günümüzde yaygın olan iki şeyi, teknik bilginin ve uranyumun elde edilmesini önleyerek Nükleer Silahların Yayılmasını önlemek istiyorlardı.

Ocak 1946’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Londra’da ilk defa toplandığında ABD; İngiltere ve Rusya, Kanada, Fransa ve Çin ile birlikte bir ‘’ Birleşmiş Milletler Atom Enerji Komisyonu ‘’ kurulmasını önerdiler. Öneri kabul edildi ve Güvenlik Kurulu üyesi 11 ülke ile birlikte Kanada Komisyon’nu oluşturdular.

 

Devamı için Tıklayınız

FacebookTwitter